Feyzullah Topçu Mali Hukuk Bilim Uzmanı

Feyzullah Topçu Mali Hukuk Bilim Uzmanı


Üretmiyoruz

09 Ekim 2021 - 21:21

Ülkemizde Cumhuriyet dönemi ile başlayan ekonomide yapılanma ve devletçilik, belli kriterlere göre uygulanmış ve başarılı olunmuştur. Bu kriterlerden biri, devletçe özel sektörün desteklenmesi, teşvik edilmesi ve gerektiğinde özel sektörün devlet tarafından denetlenmesidir. Diğer bir kriter ise, özel sektör tarafından yapılmayan bazı işlerin devlet tarafından yapılmasıdır. İşte bu kararlar doğrultusunda ağır sanayiden tutun hemen hemen her sektörde ülkenin ve halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Türkiye’nin her yerinde üretim yapmak üzere devlet tarafından fabrikalar kurulmuştur.

Kurulan bu fabrikalarda üretilen ürünler, özel sektöre rakip olsun amacıyla kurulmamış; özel sektör sermayesinin ve işgücünün yetmediği alanlarda ve halkın temel ihtiyaçlarını ucuz fiyata ve sağlıklı olarak ilk elden temin etmeleri için kurulmuştur. Ayrıca bu fabrikalar, aracıyı ortadan kaldırarak, halkın ürettiği malları, emeklerinin karşılığı hak ettiği ücreti vererek satın almak, halktan aldığı bu ürünleri üretime sokarak tekrar halkın hizmetine sunmak gibi önemli görevleri üstlenmişlerdir. Bu devasa işletmeler, ülke ekonomisine katkı koymak, çarkların dönmesinde ve kalkınmamızda büyük rol oynamışlardır.

Kamu iktisadi teşebbüsleri dediğimiz KİT’ler, ülkenin her yerinde kurulmuş, kurulduğu o bölgede istihdam yaratmış, bölge halkının refahının yükselmesinde katkıda bulunmuş ve işsizliğe çözüm olmuştur.

KİT’ler, ülke savunma sanayisine ve ekonomisine sunduğu katkılarının yanı sıra, çalıştırdığı milyonlarca insana da ekmek kapısı olmuş iken zaman içinde iyi yönetilememiş ve siyasilerin oy deposu haline gelmiştir. Kamu iktisadi teşebbüslerinin üretimde verimi arttıracak, bulunduğu dönemin taleplerini karşılar üretimi sağlayacak düzeyde makine ve teçhizat ile yenilenmemiş olması gelişen teknolojiye ayak uyduramamasına sebep olmuş ve zamanla hantal bir yapıya bürünmüş olan bu kuruluşların büyük bir kısmı zarar etmeye başlayarak serbest piyasa koşulları ile rekabet etme şansını yitirmiştir.

Özellikle, rahmetli Turgut Özal’la başlayan serbest piyasa ekonomisi politikası, bu KİT’lerin özelleştirilmesini gündeme getirmiş; önce kar eden devlete ait Cumhuriyet kazanımları olan KİT’lerin Özelleştirme” adı altında yandaşlara peşkeş çekilmesi planı, bugüne kadar sürmüştür. Öyle ki; AKP hükümeti, bu “Özelleştirme” işini daha ileri götürerek “Arpalık” dediği savunma sanayi Tank Palet Fabrikası ile TEKEL, Antbirlik ve Etibank gibi önemli kuruluşları yok pahasına özelleştirdi. Bazı KİT’leri kurduğu fona devredip sonra özelleştirme kapsamına alıp, yandaşlara yok pahasına satmışlardır. Bu KİT’lerin bazıları satıştan hemen sonra kapanmıştır. Kapanan bu işletmelere ürün satan çiftçiler mağdur edilmiş, yüzlerce çalışan işçi ise, işsiz kalmıştır.

Hükümetin yanlış ekonomi politikaları nedeniyle, ülke olarak üretmeyen, her şeyi ithal eden, yüksek katma değer ve istihdam yaratan, sanayi yatırımları yapmayan bir ülke durumna geldik. Kısacası; hiçbir şey üretmiyoruz; hep tüketiyoruz. Bu yüzden de hep borçlanıyoruz.

Üretimin en önemli kalemlerinden olan ekonomide lokomotif görevi olan tarıma gelince;
Ülkemizde, tarım sektörünün birikmiş ve çözüm bekleyen birçok sorunu vardır. Ancak sorunların en büyüğü; tarımın olmazsa olmazları olan suyun, elektriğin ve tohumun girdi maliyetlerinin yüksek oluşu. Öyle ki, çiftçi üretemiyor. Hükümet ise, üreticiyi destelemek yerine, habire dışarıdan tarım ürünü ithal ediyor. Böylelikle, üretim girdileri yüksek olan yerli üretici ürünleri, iç piyasadaki ithal mallar ile rekabet etme şansını yitirmiş oluyor. Her şeye rağmen bankalardan kredi alarak üretmeye devam eden çiftçiler, ürünlerini değerinde satamadıkları için kredi yükü altında eziliyor; hacizlerle muhatap oluyor. İktidarda tüm bu olaylar karşısında seyirci kalıyor.  Bu olumsuz koşullarda tabi ki yerli ürün üretim az olur ve girdilerin yüksek olması sebebiyle de pahalıya yerli ürün yeriz.

Çözüm; ithalatı düşürmenin yolu yerli ve milli tarım ürünlerini çoğaltmak, iç talebi düşürmek, tarımsal sanayi ürünleri ihracatını artırmak. En önemlisi, devlet olarak üreticiyi desteklemektir. Hak ettiği ilgi ve alakayı görmeyen ülkemiz çiftçileri, bunlar yapılmadığı için ekmiyor ve büyük şehirlerde iş bulup çalışırım hayali ile göç ediyor.

Günümüzde, özel sektör olarak yatırım yapmak riskli olduğu için dışarıdan kaynak ve kredi alan firma sayısının gittikçe azaldığını, Türkiye’nin ciddi oranda üretim sektörlerinden uzaklaştığını ve yatırımın market, gayrimenkul ve inşaat sektörüne kaydığını görmekteyiz. Bu durumda da çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz.

Türkiye, katma değeri yüksek olan sanayi üretimine geçemediğinden sanayi sınıfı oluşturamadığı da bir gerçek. Bugün Türkiye, tarımda her şeyi ithal ediyor. Tohumu, modern tarım teknolojisini, seracılıkta gerekli olan her şeyi ithal ediyorsak işimiz zor. Ufak tefek üretimlerimiz var ama bunlar büyük Türkiye hayali için yeterli değildir.

Asıl sorun, Türkiye'nin ihraç ettiği ürünlerin % 90'ın üzerinde ithal ara mal kullanılıyor. Bu sebeple Türkiye'de ihracat arttıkça ithalat da katlanarak artıyor, dış ticaret açığı büyüyor. Bu faaliyette ülkenin değil, bireylerin karı artıyor.

Dış ticaret açığı, tüketim malı ithalatı ve ağırlıkla iç pazara üretim yapan sektörlerin ara ve yatırım malları ithalatından kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede, ara ve yatırım mallarındaki yurt içi arz kapasitesi değişmediği takdirde dış ticaret açığı giderek artacaktır.

Bu açığı kapatmak için üretimde daha yüksek oranda yerli girdi kullanılması veya yüksek oranda katma değer yaratan ürün üretilmesi gerekmektedir. Bu ürünlerin de büyük bir kısmının ihracat yapılması, dış ticaret açığının kapatılmasına güçlü bir şekilde katkı yapacaktır. Aksi takdirde, bu katkı sınırlı kalacaktır.

Bu itibarla, sorunun kalıcı olarak çözülmesi orta-uzun vadeli politikaların geliştirilmesine bağlıdır. Bu çerçevede, tarım, ormancılık ve hayvancılık gibi geleneksel sektörlerin hızla modern bir yapıya dönüştürülmesi, madencilik başta olmak üzere doğal kaynak zenginliğinin en üst seviyede değerlendirilmesi, makine-teçhizat, elektronik, kimya, ilaç gibi alanlarda ise büyük ölçekli yatırımlar ve teknolojik bilgi birikiminin hızla artırılması önem taşımaktadır. Bunun içindir ki teknolojik yatırım çok önemlidir.

Sonuç olarak; Eğer satacak yeraltı ve yer üstü petrol ve benzeri zengin doğal kaynaklarınız yoksa, dış açığınızı kapatmanın yolu katma değeri yüksek sanayi ve teknoloji ürünü üretip satmaktır. Bunu da yapamıyorsanız ancak faizle borç para alırsınız, yani borçlanırsınız. Ülke olarak da şimdiye kadar yaptığımız tam da budur.

Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 1932 yılında halka yaptığı hitabında;
“Eğer tüccarlar bizden olmazsa, millî servetin ehemmiyetli bir kısmı şimdiye kadar olduğu gibi, yine yabancılarda kalacaktır. Onun için millî ticaretimizi yükseltmeye mecbursunuz" demiş, adeta geleceği görmüştür. Bizim, ülke olarak ihtiyacımız çok üretip, çok tüketmektir. En önemlisi ise, makul girdilerle kaliteli üretim yapmak ve ihracat etmektir.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Hüseyin Hamamcılar
    2 yıl önce
    Sevgili Başkanım öncelikle tebrik ederim harika bir yazı ve tespitlerinizde çok haklısınız. Ben de Tariş’de fiilen görev yapmış bir kişi olarak, naçizane fikrimi söylemek isterim. Mustafa Kemal Atatürk 1934 yılında Tarım Satış Kooperatifleri Kanunu çıkarmış ve Ege Bölgesindeki üreticilerimize destek olmak amacıyla İncir, pamuk, üzüm, zeytin ve zeytinyağı üreticilerimiz için TARİŞ kurulmuş ve Aydın’da Milli Aydın Bankası (Tarişbank) kurulmuştur. Diğer bölgelerde kurulanlar Fiskobirlik, Trakyabirlik, Karadenizbirlik, Antbirlik, Çukobirlik, Marmarabirlik vs kurulduğu gibi TC Ziraat Bankasına da üreticilere ucuz faizli kredi verilmesi ve devlet destekleme alımlarında birliklere görev verilmiştir. Üreticilerin en önemli girdileri olan tohum, gübre, zirai ilaç, mazot tedariklerinde destekler sağlanmıştır. Üreticiler tarafından kredilerin geriye ödenmesi ise ürün karşılığı yapılmıştır. Yani ürettiği ürün kooperatife teslim edilirken ürün bedeli alacağından .kesilmiştir. Yurtdışına ürünlerin ihracatı arttığı gibi yurtiçinde de önemli katkılarda bulunulmuştur. Bu gerçeklerin bilinmesi gerekir aksi halde yerimizde saymaya başlarız ve geriye gideriz. Ne varki 2000 yılında yasa değiştirilip de özerkleştirme adı altında süreç başlayınca tarım satış kooperatiflerinde de aşağıya doğru iniş başlamıştır. İşte Z ve Alfa kuşağına da kafalarını akıllı telefonlardan kaldırtıp yaşanmış bu gerçekleri görmelerini sağlamamız gerekir ve bu görev de sanırım yine bizlere düşüyor. Saygı ve sevgilerimi sunarım