EGEMENLİK - Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin İstanbul İl Örgütü’nde düzenlediği haftalık basın toplantısında, “Saray’ın ejder meyveli bütçesi büyüdükçe bizim boğazımızdan girecek ekmek azalıyor, küçülüyor” şeklinde konuştu.TİP Genel Başkanı Erkan Baş, her hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlediği basın toplantısını bu hafta TİP İstanbul İl Örgütü’nde düzenledi.
Basın toplantısında iktidarın belediye kreşlerini hedef almasından 25 Kasım’a yönelik engelleme girişimlerine, Meclis’te devam eden bütçe görüşmelerinden derinleşen yoksulluğa gündemdeki pek çok konuya değinen Baş, partisinin 1. İşçi Kurultayı’nda kararını aldığı “işçi okullarının” ilkinin 1 Aralık Pazar günü yapılacağını da duyurdu. ‘CUMHURBAŞKANLIĞI REJİMİ’NDEN SONRA ERDOĞAN MUHTARLARI UNUTTU’Erkan Baş’ın açıklamalarında öne çıkanlar şöyle: “Ben bu kürsüye çıkmadan 1-2 saat önce Tayyip Erdoğan grup konuşması yapıyor ve doğal olarak o grup konuşmasını dinledikten sonra buraya geliyorum ve basın toplantısının çerçevesini son halini Tayyip Erdoğan'ı dinledikten sonra vermek zorunda kalıyorum. Şunu söyleyeyim, maalesef izledim, insan duyduklarına, gördüklerine, gerçeğin nasıl bu kadar ters yüz edilebildiğine gerçekten inanamıyor. Yani bütün varlığını sömürüyü katmerlemeye, bu sömürüyü meşrulaştırmaya adamış, bütün iktidarı boyunca hep ama hep zengini daha zengin eden, yoksulu daha fazla ezen bir anlayışın temsilcisi olmuş bir bozuk düzenin nasıl savunulabileceğini, nasıl yansıtılabileceğini bir kez daha görmenin üzüntüsüyle bu kürsüye çıktım. Bir şey hatırlatacağım bu vesileyle, Tayyip Erdoğan'ı dinlerken düşündüm, sanki AKP iktidarının özeti gibi. Bilmem hatırlar mısınız, Anayasa’ya göre tarafsız olan cumhurbaşkanı, yani bir siyasi partiye üye olması mümkün olmayan bir cumhurbaşkanlığı dönemi de oldu Tayyip Erdoğan'ın ve Tayyip Erdoğan o dönem haftalık olarak muhtarları topluyordu. İşte bakın, AKP iktidarının özü aslında bu. Konuşmaya ihtiyaç duyduğunda, televizyonlardan milyonlara seslenmeye ihtiyaç duyduğunda her hafta çağırdığı muhtarlara şimdi hiç ihtiyaç duymuyor Tayyip Erdoğan. Muhtarları unuttu. Yani Cumhurbaşkanlığı rejiminin pek çok yönünü tartışıyoruz, galiba ilk kaybedeni muhtarlar oldu. Bu rejim değişmeden önce her hafta Cumhurbaşkanı'nın aradığı muhtarları şimdi kimse aramıyor, sormuyor. Bu fotoğraf aslında AKP iktidarının özü, bir özetidir. AKP bir şeye ihtiyaç duyduğunda, onu kullanabildiğinde onu yanına alır ama artık onunla işi bittiğinde, ona ihtiyaç duymadığında, onun adını bile hatırlamayan bir iktidar anlayışı. Ben bu ayrıntının çok önemli olduğunu düşünüyorum ve aslında bütün bu toplantıları, Tayyip Erdoğan'ın o grup konuşmalarını belki biraz bu gözle değerlendirmek gerekiyor. ‘AKP İKTİDARI DÖNEMİNDE İSTİKRARLI BİÇİMDE DEVAM EDEN TEK ŞEY YIKIMDIR, FELAKETTİR’Hatırlatmalar yapmak lazım, ne diyorlardı mesela, bu sistem değişikliğinden sonra koalisyonlar dönemi bitecekti, hatırlıyorsunuz değil mi? Ekonomik kriz bitecekti, Türkiye uçacaktı, istikrar sürecekti. Türkiye hep büyüyecekti bu iktidar döneminde. Daha neler neler olacaktı kim bilir ama işte hep beraber yaşıyoruz, şimdi ne oluyor? Mesela koalisyonlar seçimlerden önce kuruluyor zaten, yani adına ‘Cumhur İttifakı’ dedikleri bir koalisyon seçimden önce kuruluyor, ekonomik kriz maşallah her geçen gün devam ediyor, istikrar konusu biraz tartışmalı, çünkü bir açıdan bakarsak evet istikrarlı biçimde felakete doğru sürükleniyor ülke, yani eğer AKP döneminde ülkenin yaşadığını bir yıkım olarak değerlendirirsek evet AKP iktidarı döneminde istikrarlı biçimde devam eden tek şey yıkımdır, felakettir. O yüzden değerli yurttaşlar, adını koyalım: Bu iktidar bu memleketin hayrına tek bir adım atmaz, bu iktidar bir sermaye grupları koalisyonudur, bu iktidar halk düşmanlarının koalisyonudur, bu iktidar bir çeteler koalisyonudur. O yüzden burada bir kez daha hatırlatıyorum ve söz veriyorum, bu Yenidoğan Çetesi’ni unutturmayacağız. Bu iktidar bir çeteler koalisyonudur, ülkeyi çeteler aracılığıyla yönetmektedir ve o çetelerin en rezillerinden bir tanesi de işte adına ‘Yenidoğan’ dedikleri o çetedir. Bunların bildiği, inandığı, taptığı tek bir şey var o da para. Bunların kıbleleri para ve çetelerin önünü de daha fazla daha kolay para kazanabilmek için açıyorlar. O yüzden değerli arkadaşlar, bu iktidarın bir halk düşmanları iktidarı olduğunu, bu iktidarın bir sermaye grupları koalisyonu iktidarı olduğunu, bu iktidarın bir çeteler koalisyonu iktidarı olduğunu, bu iktidarın bir tarikatlar koalisyonu iktidarı olduğunu hiç ama hiç aklımızdan çıkartmamamız gerekiyor. Yani 3-5 tarikat daha zengin olsun diye, 3-5 patron daha fazla para kazansın diye yapmayacakları kötülüklerin olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum. ‘2023 YILINDA 416 KADIN CİNAYETE KURBAN GİTTİ’Daha ne diyeyim, insanlar enkaz altındayken çadır satan bir iktidar, insanlar enkaz altındayken o çadır satışlarını protesto edenleri utanmadan gözaltına alıp yargılayan bir iktidardan söz ediyoruz. Bunların adalet anlayışının da bunların yönetim anlayışının da ne olduğunu görüyoruz. O yüzden arsızlığın, pervasızlığın, halk düşmanlığının hattı da hududu da olmadığını bize bir kez daha göstermiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Niye bu kadar öfkeliyim? Genç arkadaşlarım iletti, anitsayac.com diye bir site var, bu siteye girdiğinde insan kahroluyor. Bu iktidar döneminde, 22 senedir bu iktidarın yönettiği ülkede öldürülen kadınlar anıtı olarak yapılmış bir siteden söz ediyoruz. Burada sistematik olarak hangi yıl, nerede, hangi kadının nasıl bir cinayete kurban gittiğini görüyoruz ve 2023 yılı rakamını söyleyeceğim sadece, 417 tane kadının cinayet sonucu hayatını kaybettiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Böyle bir iktidarın, 25 Kasım'da İstanbul'da yaşattıkları, ancak AKP döneminde, ancak Saray iktidarın hüküm sürdüğü bir ülkede, ancak Türkiye'de olur denilecek cinstendi. Bütün İstanbul'u ulaşıma kapattılar, İstanbul'da kadınların sesi çıkmasın diye, kadınlar bu şiddet sarmalına, bu cinayetlere karşı sesini yükseltmesin diye ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ama buradan bir kez daha bütün bu baskıya, bütün bu zulme karşı yan yana gelen ve bizi bu iktidardan kurtulacağımıza bir kez daha inandıran kadınlara yürekten teşekkür etmek istiyoruz.‘KADINLARI ÇARESİZLİĞE SÜRÜKLEYEN İKTİDARIN KREŞLERİ HEDEF HALİNE GETİRMESİ ŞAŞIRTICI DEĞİL’Değerli arkadaşlar bu iktidarın bir özelliği daha var, konuları birbirinden bağımsız ele almaya, birbirinden ilgisiz göstermeye çalışıyor. 25 Kasım günü bu kadar çok kadın cinayetinin işlendiği bir ülkede, kadına karşı şiddete ses yükseltmek isteyen, bunu engellemek için mücadele etmek isteyen kadınların hareket etmesini bile engellemeye çalışan bir iktidarın, çıkıp yasaları, anayasayı, anayasa mahkemesi kararlarını bahane ederek kreşleri kapatma kararı alması da bize göre birbiriyle son derece ilgili gelişmeler. Yani kadını mümkün olduğunca hayatın dışına itmeye çalışan, kadına köle muamelesi yapmaya çalışan, kadını evine hapsetmeye çalışan, kadınları yoksulluk cenderesine, çaresizliğe sürüklemeye çalışan bir iktidarın kreşleri hedef haline getirmesi de hiç şaşırtıcı değil.Bu konuyla ilgili bugün sosyal medyada dolaşıma giren bir video var, o da aslında AKP iktidarının tam fotoğrafı, yani o yapbozuneksik parçası da bugün itibariyle tamamlanmış oldu. Neden söz ediyorum? Özel Anaokulları Derneği’nin gerçekleştirildiği bir toplantıda konuşan Milli Eğitim Bakanlığı Genel Müdürü Fethullah Güner'in konuşmasından söz ediyorum. Ne diyorduk biz? Bu iktidar her şeyi tepe taklak yapıyor, her şeyi ters düz ediyor; siyahı beyaz, beyazı siyah gibi göstermeye çalışıyor. Bir taraftan din diyorlar, bir taraftan iman diyorlar, bir taraftan ahlak diyorlar, bir taraftan aile diyorlar, kreşleri kapatma bahanesi olarak pek çok şey dile getiriyorlar ama öbür taraftan özel anaokulu sahiplerine taahhüt veriyorlar, ‘Merak etmeyin, belediyelerin zaten bunları yapmaya yetkisi yok, biz onları yasal olarak engelleyeceğiz, biz onları fiili olarak kapatacağız. Siz de bu işten nasıl daha fazla para kazanacaksınız onu düşünün’ diyorlar. Tam bir Adalet ve Kalkınma Partisi pratiği, tam bir AKP pratiği…. Kendileri bir tane kreş açmıyor, ama bunu yapmaya çalışanların da önüne çeşitli engeller çıkartmaya çalışıyor ve arkadaşlar bakın ortada bir tesadüf yok. Hatırlayın, damat Berat'ın ekonomi paketinde hedefi neydi? 150 tane kreşin kapatılmasıydı. Aynı mantıkla devam ediyorlar, tablo çok net. Ya parasını vereceksin, çocuğunu özel okullara göndereceksin ya da sübyan mekteplerine, tarikatların, cemaatlerin insafına terk edeceksin çocukları.‘BELEDİYE KREŞLERİNİN KAPATILMASINI SAVUNMAK, TARİKATLARI, ÖZEL OKUL PATRONLARININ DAHA FAZLA KAZANMASINI SAVUNMAKTIR’Bu bakan koltuğuna oturanların hepsi, sistematik olarak alınmış bu kararları hayata geçirmek için çaba sarf ediyor. Buradan tüm yurttaşları bir kez daha uyarmak istiyoruz, bakın bunlar aynı şeyi daha önce yaptılar. Hatırlayın, Fethullahçıların okullarını, yurtlarını, kreşlerini… Çocukların oraya gitmesi için bütün yollar açıldı. Kendilerine ‘Ne istediler de vermedik’ diye ifade ettikleri gibi yurttaşları mahkum ettiler. Sonunda Türkiye hep birlikte o politikaların, tarikatlara, cemaatlere evlatlarımızı yönlendiren yanlış yaklaşımların sonuçlarını yaşadı. Şimdi aynı taktiği bu sefer sübyan mekteplerinin önünü açmak için, anaokulu patronlarını zengin etmek için, eğitimi paralı hale getirmek için yapıyorlar. Tabi bunların yurttaşın ne yaşadığından haberi yok! Bunlar kreşlerin önemini bilmezler çünkü bunların evlerinde hizmetçiler var, uşaklar var, kapılarında son model araçlar var, şoförleri var, paraları da var. Yani Türkiye'de en lüks okullara, olmadı Avrupa'ya, olmadı Amerika'ya kendi çocuklarını her yaşta eğitime gönderebilecek, ondan sonra da Türkiye'ye geldiklerinde ballı maaşlarla işe taşıyacak bir yaklaşımları var. Net konuşalım, belediyelerin kreşlerinin kapatılmasını savunmak, tarikatları savunmaktır! Net konuşalım, belediyelerin açtığı kreşlerin kapatılmasını savunmak, özel okul patronlarının daha fazla para kazanmasını savunmaktır! Belediyelerin açtığı kreşlerin kapatılmasını savunmak, kadınların eve hapsolmasını savunmaktır! Bizim çizgimiz bu kadar net! O yüzden buradan bir kez daha söylüyorum, o kreşleri kapatmayı bir kenara bırakın, onların kapısına bile dokunamayacaklar, dokundurtmayacağız! ‘SARAY’IN EJDER MEYVELİ BÜTÇESİ BÜYÜDÜKÇE BİZİM BOĞAZIMIZDAN GİRECEK EKMEK AZALIYOR’Değerli yurttaşlar, artık yılın sonuna doğru geliyoruz ve asgari ücret zammı konuşulmaya başlandı. Tabii Saray habercileri yavaş yavaş toplumu ısındırmaya çalışıyorlar. Biz başından bu yana, geçtiğimiz yıldan bu yana bu asgari ücretle yaşanamayacağını söylüyorduk ve bunu nerede söylüyorduk? Onların köşesinden bile geçemeyecekleri halk pazarlarında söylüyorduk, emekçi mahallelerinde söylüyorduk; emekçilerin yaşadığı meydanlarda, onlarla konuşarak, dertleşerek, onların sesini duyurmaya çalışıyorduk. Şimdi Meclis’e bütçe geldi, biz o bütçeye baktığımızda pazardaki gerçeği görmüyoruz, biz o bütçeye baktığımızda marketteki gerçeği görmüyoruz, biz o bütçeye baktığımızda yoksulların evindeki gerçeği görmüyoruz. Papağan gibi ezberlemişler, söz konusu olan emekli maaşı olduğunda, söz konusu olan asgari ücret zammı olduğunda, ‘Ama zam yaparsak enflasyon artar, ekonomik kriz bitmez’ diye bir yalana sarılmış durumdalar. Oysa bizim bütçeden beklentimiz bir pazar bütçesi olmasıdır, fatura bütçesi olmasıdır, yoksul evindeki mutfağın bütçesinin oluşmasıdır, çocukların okula gittiklerinde aç kalmayacakları bir bütçe oluşmasıdır. Ama tablo ne? Memlekette gerçekten ihtiyacı olanların bütçesi kısılıyor, Saray’ın bütçesi genişliyor. Yurttaşlarımızın şu denklemi görmesi lazım, bizim mutfak bütçemiz kısıldıkça Saray’ın ejder meyveli bütçesi büyüyor. Tersten söyleyelim, Saray’ın ejder meyveli bütçesi büyüdükçe bizim boğazımızdan girecek ekmek azalıyor, küçülüyor. Şimdi buradan sormak istiyorum o hep aynı yalanı söyleyenlere, temmuzda asgari ücret zammı yapmadınız, enflasyon düştü mü? Enflasyonun yükselişi durdu mu? Memlekette ekonomik kriz bitti mi? Tam tersi, emekçiler krizin bütün faturasını en ağır biçimde yaşıyorlar. Ben bu rakam tartışmalarına da girmeyi doğru bulmuyorum, çünkü ne üzerinden tartışacağız? Memleketin yüzde 60'a yakın nüfusu artık asgari ücretle yaşamaya başlamış, yani asgari ücret bir ortalama ücret, bir genel ücret haline gelmeye varmış. Biz burada alacağımız 3 kuruş zamla nasıl yaşayacağımızı mı tartışacağız? O yüzden asgari ücret değil, insanca yaşanacak bir ücret talebimizi tekrar etmek istiyoruz. İşçinin market gideri nedir, ev kirası nedir, yol ücreti nedir, fatura giderleri nelerdir, bunları görmeyen herhangi bir asgari ücret rakamının bizim tarafımızdan kabul edilmeyeceğini paylaşmak istiyorum. ‘TÜM İŞÇİLERİ 1 ARALIK’TA ‘İŞÇİ OKULLARI’NDA BİR ARAYA GELMEYE ÇAĞIRIYORUM’Değerli arkadaşlar, çok önemli bir müjdeyi paylaşmak istiyorum, buradan özellikle İşçi arkadaşlarıma seslenmek istiyorum. Kasım ayının başında Türkiye İşçi Partisi öncülüğünde bir İşçi Kurultayı gerçekleştirdik. 1. İşçi Kurultayı’mızın aldığı kararlardan belki de en önemlisi, bir numaralı karar, her ayın ilk pazar günü tüm il ve ilçe örgütlerimizde ‘işçi okulları’ adıyla işçilerin bir araya gelmesinin örgütlenmesiydi. Türkiye İşçi Partisi bu pazar günü, 1 Aralık Pazar günü tüm il ve ilçe örgütlerinin bulunduğu yerlerde, hayatın her alanında ayrıştırılmaya çalışılan beyaz yakalı, mavi yakalı, gri yakalı, dini, dili, cinsiyeti, inancı, kimliği ne olursa olsun, partili ya da partisiz tüm işçi arkadaşlarımızı bir araya gelmeye çağırıyor. Ben buradan bütün işçi arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Bu ülkenin gidişatından memnun değilseniz, yapmanız gereken ilk şey kendi kaderinizi ve bu ülkenin kaderini ellerinize almak! Bunun için de aramızdaki bütün ayrımları bir kenara bırakacağız, aramızdaki bütün farklılıkları bir kenara bırakacağız, işçiler olarak toplanacağız, önce memleketin gündemini kendi gözümüzden değerlendireceğiz. İşçi sınıfı cephesinden Türkiye'de yaşananların ortak bir değerlendirmesini yapıp, sonra işçi sınıfının hem tarihten gelen hem güncel mücadele deneyimlerini, birikimlerini, bilgisini, aklımızı birlikte ortaklaştıracağız ve nihayetinde hem ülke çapında hem yaşadığımız ilçe düzeyinde işçi sınıfı mücadelesini nasıl geliştirebileceğimizi, nasıl dayanışma örgütleyebileceğimizi, nasıl haklar kazanabileceğimizi hep birlikte konuşacağız, tartışacağız, kararlar alacağız ve bunları hayata geçireceğiz. Belki dışarıdan bakıldığında son derece basit gibi görünebilecek ama iddia ediyorum, Türkiye'nin kaderini değiştirecek bir ilk adımı bu hafta sonu itibariyle hep birlikte atıyoruz. İşçi okulları, işçi sınıfının mücadele tarihinden gelen deneyimleri, birikimlerini bugüne ve yarınlara taşıyıp işçi sınıfının Türkiye'nin geleceğini belirleyecek bir güç olarak siyaset sahnesine ağırlığını koyma sürecinde en kritik adımlarından bir tanesi olacak. Bu kapsamda tekrar tüm işçi kardeşlerimi bugün hemen Türkiye İşçi Partisi'nin il ve ilçe örgütleriyle temas etmeye ve 1 Aralık günü kendi ilinde, kendi ilçesinde gerçekleşecek işçi okulu toplantılarımıza katılmaya çağırıyorum. KESK MİTİNGİNE ÇAĞRIBaşlarken söylemiştim, Türkiye'nin dört bir yanında işçi arkadaşlarımız mücadeleyi büyütüyorlar. Biz Türkiye İşçi Partisi Merkez Yürütme Kurulu olarak dün bir değerlendirme yaptık ve bu bütçe sürecinde, 30 Kasım Cumartesi günü saat 13:00’te Ankara'da, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun çağrısıyla gerçekleştirilecek, ‘Geçinemiyoruz, yoksulluğa karşı mücadelede birleşiyoruz’ sloganıyla Tandoğan Meydanı'nda yapılacak mitinge katılma kararı aldık. Tüm emekçileri, sesimizi ve gücümüzü birleştirmek üzere KESK’in çağrısıyla gerçekleşecek bu mitinge katılmaya çağırıyorum.ÇAYIRHAN TERMİK SANTRALİ VE KARŞIYAKA KENT A.Ş. İŞÇİLERİ İLE BİRLEŞİK METAL-İŞ GREVİNİ SELAMLADIAnkara İl Örgütümüz Çayırhan Termik Santrali'nde direnen maden işçileriyle ilk günden bu yana dayanışmasını sürdürüyor. Ben de buradan maden işçisi arkadaşlarıma seslenmek istiyorum, bu mücadelede, bu kararlı mücadelelerinde sonuna kadar onların yanında olacağız. Talepleri karşılanana kadar maden işçisinin sözü bizim sözümüzdür; yanlarında durmaya, arkalarında durmaya devam edeceğiz. Karşıyaka Belediyesi Kent A.Ş. işçisi arkadaşlarımız bize ulaştılar, yaklaşık 3 aydır süren direniş… İzmir İl Örgütümüz, Karşıyaka İlçe Örgütümüz işçi arkadaşlarımızla dayanışma içerisinde. Karşıyaka Belediyesi'ni bir an önce bu yanlıştan dönmeye, Kent A.Ş. işçilerini işlerine iade etmeye çağırıyorum. Son olarak Birleşik Metal-İş Sendikasının grev kararı var. İlk grev 4 Aralık'ta başlayacak, metal işçileri ve onların mücadeleci sendikası Birleşik Metal-İş Türkiye İşçi Partisi olarak grev kararlarının arkasındayız, mücadelelerinin yanındayız. Son güne kadar da hep birlikte, kararlı biçimde bu mücadeleyi sürdüreceğiz.
Basın toplantısında iktidarın belediye kreşlerini hedef almasından 25 Kasım’a yönelik engelleme girişimlerine, Meclis’te devam eden bütçe görüşmelerinden derinleşen yoksulluğa gündemdeki pek çok konuya değinen Baş, partisinin 1. İşçi Kurultayı’nda kararını aldığı “işçi okullarının” ilkinin 1 Aralık Pazar günü yapılacağını da duyurdu. ‘CUMHURBAŞKANLIĞI REJİMİ’NDEN SONRA ERDOĞAN MUHTARLARI UNUTTU’Erkan Baş’ın açıklamalarında öne çıkanlar şöyle: “Ben bu kürsüye çıkmadan 1-2 saat önce Tayyip Erdoğan grup konuşması yapıyor ve doğal olarak o grup konuşmasını dinledikten sonra buraya geliyorum ve basın toplantısının çerçevesini son halini Tayyip Erdoğan'ı dinledikten sonra vermek zorunda kalıyorum. Şunu söyleyeyim, maalesef izledim, insan duyduklarına, gördüklerine, gerçeğin nasıl bu kadar ters yüz edilebildiğine gerçekten inanamıyor. Yani bütün varlığını sömürüyü katmerlemeye, bu sömürüyü meşrulaştırmaya adamış, bütün iktidarı boyunca hep ama hep zengini daha zengin eden, yoksulu daha fazla ezen bir anlayışın temsilcisi olmuş bir bozuk düzenin nasıl savunulabileceğini, nasıl yansıtılabileceğini bir kez daha görmenin üzüntüsüyle bu kürsüye çıktım. Bir şey hatırlatacağım bu vesileyle, Tayyip Erdoğan'ı dinlerken düşündüm, sanki AKP iktidarının özeti gibi. Bilmem hatırlar mısınız, Anayasa’ya göre tarafsız olan cumhurbaşkanı, yani bir siyasi partiye üye olması mümkün olmayan bir cumhurbaşkanlığı dönemi de oldu Tayyip Erdoğan'ın ve Tayyip Erdoğan o dönem haftalık olarak muhtarları topluyordu. İşte bakın, AKP iktidarının özü aslında bu. Konuşmaya ihtiyaç duyduğunda, televizyonlardan milyonlara seslenmeye ihtiyaç duyduğunda her hafta çağırdığı muhtarlara şimdi hiç ihtiyaç duymuyor Tayyip Erdoğan. Muhtarları unuttu. Yani Cumhurbaşkanlığı rejiminin pek çok yönünü tartışıyoruz, galiba ilk kaybedeni muhtarlar oldu. Bu rejim değişmeden önce her hafta Cumhurbaşkanı'nın aradığı muhtarları şimdi kimse aramıyor, sormuyor. Bu fotoğraf aslında AKP iktidarının özü, bir özetidir. AKP bir şeye ihtiyaç duyduğunda, onu kullanabildiğinde onu yanına alır ama artık onunla işi bittiğinde, ona ihtiyaç duymadığında, onun adını bile hatırlamayan bir iktidar anlayışı. Ben bu ayrıntının çok önemli olduğunu düşünüyorum ve aslında bütün bu toplantıları, Tayyip Erdoğan'ın o grup konuşmalarını belki biraz bu gözle değerlendirmek gerekiyor. ‘AKP İKTİDARI DÖNEMİNDE İSTİKRARLI BİÇİMDE DEVAM EDEN TEK ŞEY YIKIMDIR, FELAKETTİR’Hatırlatmalar yapmak lazım, ne diyorlardı mesela, bu sistem değişikliğinden sonra koalisyonlar dönemi bitecekti, hatırlıyorsunuz değil mi? Ekonomik kriz bitecekti, Türkiye uçacaktı, istikrar sürecekti. Türkiye hep büyüyecekti bu iktidar döneminde. Daha neler neler olacaktı kim bilir ama işte hep beraber yaşıyoruz, şimdi ne oluyor? Mesela koalisyonlar seçimlerden önce kuruluyor zaten, yani adına ‘Cumhur İttifakı’ dedikleri bir koalisyon seçimden önce kuruluyor, ekonomik kriz maşallah her geçen gün devam ediyor, istikrar konusu biraz tartışmalı, çünkü bir açıdan bakarsak evet istikrarlı biçimde felakete doğru sürükleniyor ülke, yani eğer AKP döneminde ülkenin yaşadığını bir yıkım olarak değerlendirirsek evet AKP iktidarı döneminde istikrarlı biçimde devam eden tek şey yıkımdır, felakettir. O yüzden değerli yurttaşlar, adını koyalım: Bu iktidar bu memleketin hayrına tek bir adım atmaz, bu iktidar bir sermaye grupları koalisyonudur, bu iktidar halk düşmanlarının koalisyonudur, bu iktidar bir çeteler koalisyonudur. O yüzden burada bir kez daha hatırlatıyorum ve söz veriyorum, bu Yenidoğan Çetesi’ni unutturmayacağız. Bu iktidar bir çeteler koalisyonudur, ülkeyi çeteler aracılığıyla yönetmektedir ve o çetelerin en rezillerinden bir tanesi de işte adına ‘Yenidoğan’ dedikleri o çetedir. Bunların bildiği, inandığı, taptığı tek bir şey var o da para. Bunların kıbleleri para ve çetelerin önünü de daha fazla daha kolay para kazanabilmek için açıyorlar. O yüzden değerli arkadaşlar, bu iktidarın bir halk düşmanları iktidarı olduğunu, bu iktidarın bir sermaye grupları koalisyonu iktidarı olduğunu, bu iktidarın bir çeteler koalisyonu iktidarı olduğunu, bu iktidarın bir tarikatlar koalisyonu iktidarı olduğunu hiç ama hiç aklımızdan çıkartmamamız gerekiyor. Yani 3-5 tarikat daha zengin olsun diye, 3-5 patron daha fazla para kazansın diye yapmayacakları kötülüklerin olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum. ‘2023 YILINDA 416 KADIN CİNAYETE KURBAN GİTTİ’Daha ne diyeyim, insanlar enkaz altındayken çadır satan bir iktidar, insanlar enkaz altındayken o çadır satışlarını protesto edenleri utanmadan gözaltına alıp yargılayan bir iktidardan söz ediyoruz. Bunların adalet anlayışının da bunların yönetim anlayışının da ne olduğunu görüyoruz. O yüzden arsızlığın, pervasızlığın, halk düşmanlığının hattı da hududu da olmadığını bize bir kez daha göstermiş bir iktidarla karşı karşıyayız. Niye bu kadar öfkeliyim? Genç arkadaşlarım iletti, anitsayac.com diye bir site var, bu siteye girdiğinde insan kahroluyor. Bu iktidar döneminde, 22 senedir bu iktidarın yönettiği ülkede öldürülen kadınlar anıtı olarak yapılmış bir siteden söz ediyoruz. Burada sistematik olarak hangi yıl, nerede, hangi kadının nasıl bir cinayete kurban gittiğini görüyoruz ve 2023 yılı rakamını söyleyeceğim sadece, 417 tane kadının cinayet sonucu hayatını kaybettiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Böyle bir iktidarın, 25 Kasım'da İstanbul'da yaşattıkları, ancak AKP döneminde, ancak Saray iktidarın hüküm sürdüğü bir ülkede, ancak Türkiye'de olur denilecek cinstendi. Bütün İstanbul'u ulaşıma kapattılar, İstanbul'da kadınların sesi çıkmasın diye, kadınlar bu şiddet sarmalına, bu cinayetlere karşı sesini yükseltmesin diye ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ama buradan bir kez daha bütün bu baskıya, bütün bu zulme karşı yan yana gelen ve bizi bu iktidardan kurtulacağımıza bir kez daha inandıran kadınlara yürekten teşekkür etmek istiyoruz.‘KADINLARI ÇARESİZLİĞE SÜRÜKLEYEN İKTİDARIN KREŞLERİ HEDEF HALİNE GETİRMESİ ŞAŞIRTICI DEĞİL’Değerli arkadaşlar bu iktidarın bir özelliği daha var, konuları birbirinden bağımsız ele almaya, birbirinden ilgisiz göstermeye çalışıyor. 25 Kasım günü bu kadar çok kadın cinayetinin işlendiği bir ülkede, kadına karşı şiddete ses yükseltmek isteyen, bunu engellemek için mücadele etmek isteyen kadınların hareket etmesini bile engellemeye çalışan bir iktidarın, çıkıp yasaları, anayasayı, anayasa mahkemesi kararlarını bahane ederek kreşleri kapatma kararı alması da bize göre birbiriyle son derece ilgili gelişmeler. Yani kadını mümkün olduğunca hayatın dışına itmeye çalışan, kadına köle muamelesi yapmaya çalışan, kadını evine hapsetmeye çalışan, kadınları yoksulluk cenderesine, çaresizliğe sürüklemeye çalışan bir iktidarın kreşleri hedef haline getirmesi de hiç şaşırtıcı değil.Bu konuyla ilgili bugün sosyal medyada dolaşıma giren bir video var, o da aslında AKP iktidarının tam fotoğrafı, yani o yapbozuneksik parçası da bugün itibariyle tamamlanmış oldu. Neden söz ediyorum? Özel Anaokulları Derneği’nin gerçekleştirildiği bir toplantıda konuşan Milli Eğitim Bakanlığı Genel Müdürü Fethullah Güner'in konuşmasından söz ediyorum. Ne diyorduk biz? Bu iktidar her şeyi tepe taklak yapıyor, her şeyi ters düz ediyor; siyahı beyaz, beyazı siyah gibi göstermeye çalışıyor. Bir taraftan din diyorlar, bir taraftan iman diyorlar, bir taraftan ahlak diyorlar, bir taraftan aile diyorlar, kreşleri kapatma bahanesi olarak pek çok şey dile getiriyorlar ama öbür taraftan özel anaokulu sahiplerine taahhüt veriyorlar, ‘Merak etmeyin, belediyelerin zaten bunları yapmaya yetkisi yok, biz onları yasal olarak engelleyeceğiz, biz onları fiili olarak kapatacağız. Siz de bu işten nasıl daha fazla para kazanacaksınız onu düşünün’ diyorlar. Tam bir Adalet ve Kalkınma Partisi pratiği, tam bir AKP pratiği…. Kendileri bir tane kreş açmıyor, ama bunu yapmaya çalışanların da önüne çeşitli engeller çıkartmaya çalışıyor ve arkadaşlar bakın ortada bir tesadüf yok. Hatırlayın, damat Berat'ın ekonomi paketinde hedefi neydi? 150 tane kreşin kapatılmasıydı. Aynı mantıkla devam ediyorlar, tablo çok net. Ya parasını vereceksin, çocuğunu özel okullara göndereceksin ya da sübyan mekteplerine, tarikatların, cemaatlerin insafına terk edeceksin çocukları.‘BELEDİYE KREŞLERİNİN KAPATILMASINI SAVUNMAK, TARİKATLARI, ÖZEL OKUL PATRONLARININ DAHA FAZLA KAZANMASINI SAVUNMAKTIR’Bu bakan koltuğuna oturanların hepsi, sistematik olarak alınmış bu kararları hayata geçirmek için çaba sarf ediyor. Buradan tüm yurttaşları bir kez daha uyarmak istiyoruz, bakın bunlar aynı şeyi daha önce yaptılar. Hatırlayın, Fethullahçıların okullarını, yurtlarını, kreşlerini… Çocukların oraya gitmesi için bütün yollar açıldı. Kendilerine ‘Ne istediler de vermedik’ diye ifade ettikleri gibi yurttaşları mahkum ettiler. Sonunda Türkiye hep birlikte o politikaların, tarikatlara, cemaatlere evlatlarımızı yönlendiren yanlış yaklaşımların sonuçlarını yaşadı. Şimdi aynı taktiği bu sefer sübyan mekteplerinin önünü açmak için, anaokulu patronlarını zengin etmek için, eğitimi paralı hale getirmek için yapıyorlar. Tabi bunların yurttaşın ne yaşadığından haberi yok! Bunlar kreşlerin önemini bilmezler çünkü bunların evlerinde hizmetçiler var, uşaklar var, kapılarında son model araçlar var, şoförleri var, paraları da var. Yani Türkiye'de en lüks okullara, olmadı Avrupa'ya, olmadı Amerika'ya kendi çocuklarını her yaşta eğitime gönderebilecek, ondan sonra da Türkiye'ye geldiklerinde ballı maaşlarla işe taşıyacak bir yaklaşımları var. Net konuşalım, belediyelerin kreşlerinin kapatılmasını savunmak, tarikatları savunmaktır! Net konuşalım, belediyelerin açtığı kreşlerin kapatılmasını savunmak, özel okul patronlarının daha fazla para kazanmasını savunmaktır! Belediyelerin açtığı kreşlerin kapatılmasını savunmak, kadınların eve hapsolmasını savunmaktır! Bizim çizgimiz bu kadar net! O yüzden buradan bir kez daha söylüyorum, o kreşleri kapatmayı bir kenara bırakın, onların kapısına bile dokunamayacaklar, dokundurtmayacağız! ‘SARAY’IN EJDER MEYVELİ BÜTÇESİ BÜYÜDÜKÇE BİZİM BOĞAZIMIZDAN GİRECEK EKMEK AZALIYOR’Değerli yurttaşlar, artık yılın sonuna doğru geliyoruz ve asgari ücret zammı konuşulmaya başlandı. Tabii Saray habercileri yavaş yavaş toplumu ısındırmaya çalışıyorlar. Biz başından bu yana, geçtiğimiz yıldan bu yana bu asgari ücretle yaşanamayacağını söylüyorduk ve bunu nerede söylüyorduk? Onların köşesinden bile geçemeyecekleri halk pazarlarında söylüyorduk, emekçi mahallelerinde söylüyorduk; emekçilerin yaşadığı meydanlarda, onlarla konuşarak, dertleşerek, onların sesini duyurmaya çalışıyorduk. Şimdi Meclis’e bütçe geldi, biz o bütçeye baktığımızda pazardaki gerçeği görmüyoruz, biz o bütçeye baktığımızda marketteki gerçeği görmüyoruz, biz o bütçeye baktığımızda yoksulların evindeki gerçeği görmüyoruz. Papağan gibi ezberlemişler, söz konusu olan emekli maaşı olduğunda, söz konusu olan asgari ücret zammı olduğunda, ‘Ama zam yaparsak enflasyon artar, ekonomik kriz bitmez’ diye bir yalana sarılmış durumdalar. Oysa bizim bütçeden beklentimiz bir pazar bütçesi olmasıdır, fatura bütçesi olmasıdır, yoksul evindeki mutfağın bütçesinin oluşmasıdır, çocukların okula gittiklerinde aç kalmayacakları bir bütçe oluşmasıdır. Ama tablo ne? Memlekette gerçekten ihtiyacı olanların bütçesi kısılıyor, Saray’ın bütçesi genişliyor. Yurttaşlarımızın şu denklemi görmesi lazım, bizim mutfak bütçemiz kısıldıkça Saray’ın ejder meyveli bütçesi büyüyor. Tersten söyleyelim, Saray’ın ejder meyveli bütçesi büyüdükçe bizim boğazımızdan girecek ekmek azalıyor, küçülüyor. Şimdi buradan sormak istiyorum o hep aynı yalanı söyleyenlere, temmuzda asgari ücret zammı yapmadınız, enflasyon düştü mü? Enflasyonun yükselişi durdu mu? Memlekette ekonomik kriz bitti mi? Tam tersi, emekçiler krizin bütün faturasını en ağır biçimde yaşıyorlar. Ben bu rakam tartışmalarına da girmeyi doğru bulmuyorum, çünkü ne üzerinden tartışacağız? Memleketin yüzde 60'a yakın nüfusu artık asgari ücretle yaşamaya başlamış, yani asgari ücret bir ortalama ücret, bir genel ücret haline gelmeye varmış. Biz burada alacağımız 3 kuruş zamla nasıl yaşayacağımızı mı tartışacağız? O yüzden asgari ücret değil, insanca yaşanacak bir ücret talebimizi tekrar etmek istiyoruz. İşçinin market gideri nedir, ev kirası nedir, yol ücreti nedir, fatura giderleri nelerdir, bunları görmeyen herhangi bir asgari ücret rakamının bizim tarafımızdan kabul edilmeyeceğini paylaşmak istiyorum. ‘TÜM İŞÇİLERİ 1 ARALIK’TA ‘İŞÇİ OKULLARI’NDA BİR ARAYA GELMEYE ÇAĞIRIYORUM’Değerli arkadaşlar, çok önemli bir müjdeyi paylaşmak istiyorum, buradan özellikle İşçi arkadaşlarıma seslenmek istiyorum. Kasım ayının başında Türkiye İşçi Partisi öncülüğünde bir İşçi Kurultayı gerçekleştirdik. 1. İşçi Kurultayı’mızın aldığı kararlardan belki de en önemlisi, bir numaralı karar, her ayın ilk pazar günü tüm il ve ilçe örgütlerimizde ‘işçi okulları’ adıyla işçilerin bir araya gelmesinin örgütlenmesiydi. Türkiye İşçi Partisi bu pazar günü, 1 Aralık Pazar günü tüm il ve ilçe örgütlerinin bulunduğu yerlerde, hayatın her alanında ayrıştırılmaya çalışılan beyaz yakalı, mavi yakalı, gri yakalı, dini, dili, cinsiyeti, inancı, kimliği ne olursa olsun, partili ya da partisiz tüm işçi arkadaşlarımızı bir araya gelmeye çağırıyor. Ben buradan bütün işçi arkadaşlarıma seslenmek istiyorum: Bu ülkenin gidişatından memnun değilseniz, yapmanız gereken ilk şey kendi kaderinizi ve bu ülkenin kaderini ellerinize almak! Bunun için de aramızdaki bütün ayrımları bir kenara bırakacağız, aramızdaki bütün farklılıkları bir kenara bırakacağız, işçiler olarak toplanacağız, önce memleketin gündemini kendi gözümüzden değerlendireceğiz. İşçi sınıfı cephesinden Türkiye'de yaşananların ortak bir değerlendirmesini yapıp, sonra işçi sınıfının hem tarihten gelen hem güncel mücadele deneyimlerini, birikimlerini, bilgisini, aklımızı birlikte ortaklaştıracağız ve nihayetinde hem ülke çapında hem yaşadığımız ilçe düzeyinde işçi sınıfı mücadelesini nasıl geliştirebileceğimizi, nasıl dayanışma örgütleyebileceğimizi, nasıl haklar kazanabileceğimizi hep birlikte konuşacağız, tartışacağız, kararlar alacağız ve bunları hayata geçireceğiz. Belki dışarıdan bakıldığında son derece basit gibi görünebilecek ama iddia ediyorum, Türkiye'nin kaderini değiştirecek bir ilk adımı bu hafta sonu itibariyle hep birlikte atıyoruz. İşçi okulları, işçi sınıfının mücadele tarihinden gelen deneyimleri, birikimlerini bugüne ve yarınlara taşıyıp işçi sınıfının Türkiye'nin geleceğini belirleyecek bir güç olarak siyaset sahnesine ağırlığını koyma sürecinde en kritik adımlarından bir tanesi olacak. Bu kapsamda tekrar tüm işçi kardeşlerimi bugün hemen Türkiye İşçi Partisi'nin il ve ilçe örgütleriyle temas etmeye ve 1 Aralık günü kendi ilinde, kendi ilçesinde gerçekleşecek işçi okulu toplantılarımıza katılmaya çağırıyorum. KESK MİTİNGİNE ÇAĞRIBaşlarken söylemiştim, Türkiye'nin dört bir yanında işçi arkadaşlarımız mücadeleyi büyütüyorlar. Biz Türkiye İşçi Partisi Merkez Yürütme Kurulu olarak dün bir değerlendirme yaptık ve bu bütçe sürecinde, 30 Kasım Cumartesi günü saat 13:00’te Ankara'da, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun çağrısıyla gerçekleştirilecek, ‘Geçinemiyoruz, yoksulluğa karşı mücadelede birleşiyoruz’ sloganıyla Tandoğan Meydanı'nda yapılacak mitinge katılma kararı aldık. Tüm emekçileri, sesimizi ve gücümüzü birleştirmek üzere KESK’in çağrısıyla gerçekleşecek bu mitinge katılmaya çağırıyorum.ÇAYIRHAN TERMİK SANTRALİ VE KARŞIYAKA KENT A.Ş. İŞÇİLERİ İLE BİRLEŞİK METAL-İŞ GREVİNİ SELAMLADIAnkara İl Örgütümüz Çayırhan Termik Santrali'nde direnen maden işçileriyle ilk günden bu yana dayanışmasını sürdürüyor. Ben de buradan maden işçisi arkadaşlarıma seslenmek istiyorum, bu mücadelede, bu kararlı mücadelelerinde sonuna kadar onların yanında olacağız. Talepleri karşılanana kadar maden işçisinin sözü bizim sözümüzdür; yanlarında durmaya, arkalarında durmaya devam edeceğiz. Karşıyaka Belediyesi Kent A.Ş. işçisi arkadaşlarımız bize ulaştılar, yaklaşık 3 aydır süren direniş… İzmir İl Örgütümüz, Karşıyaka İlçe Örgütümüz işçi arkadaşlarımızla dayanışma içerisinde. Karşıyaka Belediyesi'ni bir an önce bu yanlıştan dönmeye, Kent A.Ş. işçilerini işlerine iade etmeye çağırıyorum. Son olarak Birleşik Metal-İş Sendikasının grev kararı var. İlk grev 4 Aralık'ta başlayacak, metal işçileri ve onların mücadeleci sendikası Birleşik Metal-İş Türkiye İşçi Partisi olarak grev kararlarının arkasındayız, mücadelelerinin yanındayız. Son güne kadar da hep birlikte, kararlı biçimde bu mücadeleyi sürdüreceğiz.