Ülkemizin nüfusu, yer altı, yer üstü kaynakları ve geçmişteki tecrübesiyle, “potansiyel” güçlü bir ekonomisi vardı. Ama son 10 yılda mevcut hükümet (daha doğrusu tek kişinin) kötü yönettiği ekonomi sarsıldı. Böyle bir ekonomiyi nasıl yönetecekleri konusunda hiçbir deneyim ve fikirleri yoktu, Türkiye'nin servetini saçma altyapılar, boş konutlar ve lüksleri için harcadılar, Akp’nin projesi olan 3 Y (yolsuzluk ve yoksulluk ve yasaklarla) mücadele söylemde kaldı. Hiçbir şey yapmadılar, hatta tersini yaptılar.
Son tezleri ise, “Faizler enflasyonu yükseltir” iddiası çöktü ve tamda tersi oldu. Dövizin Türk Lirası karşısında çok büyük değer kazanmasına neden oldu. Zengin daha da zenginleşti, fakir daha da fakirleşti. Yoksulluk arttı, insanlar günü birlik yaşamaya başladı, günü kurtardıklarında mutlu olup, şükür edip, yarın Allah kerim deyip kendi kedini telkin etmeye başladılar.
Uzun süreden beri devam eden bu kötü yönetimin ardından, ekonominin sarsılıyor olması, yeni bir liderlik veya daha sıkı bir para politikası içeren bir rota olmadan, Türk hane halkının ekonomik beklentileri kararmaya devam edecektir.
Dış politikada ise, hak ettiğinden çok daha az ilgi görmesine rağmen Türkiye, Avrupa Birliği, Rusya ve dört Orta Doğu ülkesi ile kara veya deniz sınırlarını paylaşan jeopolitik ve ekonomik açıdan önemli bir ülkedir. NATO'nun Müslüman çoğunluklu tek üyesidir ve İttifakın ABD'den sonra en büyük ikinci ordusuna sahip olmasını ve jeopolitik önemini, yanlış politikalar yüzünden, yeteri kadar kullanamıyor.
Ülkenin ekonomisi sadece uzun süredir devam eden yapısal sorunlardan muzdarip olmakla kalmıyor, aynı zamanda ülke liderinin parasal ve diğer politika tercihlerine giderek daha fazla kurbanı oluyor. Sonuç olarak Türkiye, ciddi ekonomik ve sosyal yansımaları olan bir döviz krizi yaşıyor.
TÜİK verilerine göre, tüketici enflasyonunun %80’e, üretici enflasyonunun %145’e ulaştığı ortamda, politika faiz oranını daha da aşağı çekmek ateşe körükle gitmektir.
İktidarın enflasyonla mücadeleyi kapı ardına ittiği bir ortamda, ekonomide canlanma olmaz ve güven sağlanamaz.
Unutmayın ki, sıcak para ve yabancı yatırım güvenli liman ister, gelen her para bir şey karşılığında gelir. O karşılık ödenirken sorun çözülmezse hem para gider hem eldeki rezerv erir. Sonbahar sadece eylül değil. Büyüyen ekonomide güven yoksa ekim kasım ardında kara kış kocaman bir kara delik, enflasyon ile gelir.
Ülkemiz ekonomisinin yavaşlama ve durgunluk sinyalleri artıyor. Kapasite kullanım oranı 2 puan düştü. Yani fabrikalar daha az vardiya ile çalışmaya başlayacaklar demektir. Diğer bir gösterge MB tarafından açıklandı Ree lkesim güven endeksinde de 2 puan düşüş var. Bu iki gösterge İktidarın paniğini arttıran rakamlardır.
Ekonomide Ağustos ayına ilişkin veriler ekonomik aktivitenin yavaşladığına işaret ediyor. Reel kesim güven endeksi iki yılın en düşük seviyesine inerken kapasite kullanım oranları düştü. Tüm bu olumsuz koşullar nedeniyle iktidara karşı finans sektörü, yatırımcılar ve üreticiler ciddi güven kaybına uğramış, kendi ülkesine yatırım yapmaktan vazgeçmişlerdir.
Orta ve dar gelirli vatandaşlarda iktidarın uygulamalarına güvenmiyor, elindeki küçük tasarruflarının doviz korumalı mevduatta veya altına yatırıyor.
Ekonominin olmazsa olmazı olan üç temel kuralı vardır bunlardan;
Güven,
İstikrar,
Öngörülebilirliktir.
Bu kuralların üçü de ülkemizde mevcut değildir. Bu nedenle birçok ekonomik ve sosyal sorunu bir arada yaşamaya başladık.