Türkiye'deki ekonomik dengelerin bozuk olmasını ve ekonomik krizin en büyük sebebleri nedir, sorusu üzerine yapılan kamuoyu araştırmaları sonucu, sırasına göre;
Birinci sırayı; yüksek enflasyon ve geçim sıkıntısı
İkinci sırayı; hukuk
Üçüncü sırayı; eğitim
Dördüncü sırayı; işsizlik
Beşinci sırayı; saglik temel sorunlarımızın başında yer aldıklarını gösteriyor.
Toplumun tümünü kapsıyan bu alanların kötüleşmesi karşısında, halkın iktidara karşı öfkesi artıyor, güven duymuyor, güven olmayınca da, üretim olmuyor, yerli ve yabancı yatırımcılar yatırım yapmıyor. Haliyle işsizlik artıyor, TL değer kaybediyor, döviz baskılara rağmen yükseliyor, enflasyon azıyor, dolayısıyla hepsi birbirini tetikliyor.
Sonuç: Bir avuç insan hariç, halk olarak batmaya sürükleniyoruz.
Bu temel sorunları kısaca irdelediğimizde;
Ülkemizin en temel sorunu, uzun bir süreden beri halk olarak yaşadığımız yüksek enflasyon ve hayat pahallığıdır. İktidarın aldığı ekonomik tedbirler ve para politikaları yüksek enflasyonu durduramıyor. Sebebi ise, yapısal sorunlarımız var. Bu yapısal sorunları çözecek, çözümler sunacak ne uzman kadro, ne de proğramımız var. Olan dar gelirli vatandaşa oluyor. Yüksek enflasyon altında eziliyor. Nasıl mı eziliyor işte rakamlar:
2024 yılı enflasyon oranları
TÜİK % 47
ENAG % 87
TÜİK'ün makyaj edilmiş oranlar ile ENAG arasında yüzde yüz fark var.
Kira artışı % 62,2
Hemen her şeyi etkileyecek ve artıracak yeniden değerleme oranı %43.93
Asgari ücret % 30
Emekliye memura % 11 ile 15 arası işte tablo budur.
Bu oranlara baktığımız devletin, önemli bir kurumu olan TÜİK rakamları nasıl manipüle ettiğini ve dar gelirli insanları nasıl mağdur ettiğini görüyoruz.
Yine yapılan bir kamuoyu araştırma sonucuna göre; Türkiye genelinde yapılan anketlerde, 10 kişiden 9’u geçim sıkıntısı çekiyoruz demiş. Önemsenmesi ve ciddiye alınması gereken bir orandır. Demek oluyor ki; ülkemizde yaşayan, bir avuç insan dışında, halkın çoğunluğu, hayat pahallığı nedeniyle, zor günler geçiriyor.
Diğer bir konu ise işsizlik;
Ekonominin hızla yavaşladığı ülkemizde, TÜİK'in makyajlı işsizlik verilerine göre % 9.2, bağımsız kuruluşların araştırmalarına göre, gerçek işsizlik %29.2 bu oranın % 40 genç işsizlerdir. Bu yüzden gençlerimizin bir çoğu yurt dışında iş bulma arayışı ve hayali içindeler.
Yani çalışabilir nüfusta her 3 kişiden biri işsiz. Sebebi ise, yüksek enflasyonun dayattığı, yüksek maliyetler, ülkede yaşanan belirsizlikler nedeniyle, üretim ve yatırım durdu. İşverenler maliyetleri azaltmak ve ayakta kalmak için ilk çare işçi çıkartarak, çalışan sayısını düşürmekte buldu.
Eğitime gelince;
Ceketimi satarım, çocuğumu okuturum noktasından, “Okutarak acaba hata mı yaptık” noktasına geldik. Okumuşları okuduklarına pişman ettik. Eğitimde amaç sadece diploma almak oldu. Bilime dayalı kaliteli eğitim bitti. Türkiye'nin her iline üniversite açıldı. Bir söz varya, bir şey ne kadar çoksa değeri o derece önemsizdir. Nitelik azaldı nicelik çoğaldı. Tüm bölümler yavaş yavaş önemini kaybetmeye başladı. Üniversitemiz var ama içi boş, yeterli öğretim görevlisi yok, Bu yüzden eğitim konusunda, dünya sıralamasında sonlardayız.
Köy Enstitüleri; bugün dünyanın en iyi eğitim modeli olarak kabul edilen bu okulların kapılarına kilit vurmasaydık, bugün üreten, okuyan, düşünen, soran, sorgulayan, her alanda kalkınmış bir Türkiye olurduk.
Bu gerici kafa ile çağdaş eğitimi planlamak hayaldir. Taşıma sistemi ile devlet okullarını imam hatip yapmakla ve özel okulları teşvik etmekle bu eğitim politiksı yürümez.
Hizmetlinin şube müdürü, daire başkanı yapıldığı sistemde ve yine eğitimcinin mutsuz olduğu bir ülkede, hangi eğitim ve eğitimin geleceğinden bahsedebiliriz.
Temel konulardan Hukuk'a gelince;
Anayasanın 2. maddesinde devletin yönetim şekli “Demokratik hukuk devleti" olarak tanımlanmasına rağmen, özellikle son 15 yılda, bu ilkeler büyük erozyona uğradı.
Ömür boyu sürecek, bir yönetim sisteminin ve amacının işaret fişeğinin atıldığı bir ülkede, hukuk yok olursa, anayasa da zaten umurlarında olmaz. Bugün ülkede kör topal ileleyen bir hukuk sistemi var.
Hukukun üstünlüğü ve demokrasiyi tesis etmekle görevli kurumlar, adeta hukuku ve özgürlükleri kısıtlama yarışına girdi. Bütün demokratik kazanımlar pervasızca harcandı. Kısaca, yargıda keyfilik var. Yargıyı güç sahipleri, iktidar sahipleri, ellerinde bir kılıç gibi kullanmaktadırlar.
SGK ve sağlık sorununa gelince,
Sosyal Güvenlik Kurumu'nun 2025 yılı bütçesi belirlenirken, SGK'nın 2025 yılında 4,7 trilyon TL gelire karşılık, 5,2 trilyon TL harcama yapması ve 551,8 milyar TL açık vermesi öngörülüyor. Bu öngörülen açığın daha fazlası olacak. Çünkü, SGK iyi yönetilmiyor. Bu nedenle, her dönemde merkezi bütçenin kara deliği olmuştur.
Artık tüm Türkiye tanık, tüm Türkiye biliyor. SGK batmıyor ama SGK hortumlanıyor. SGK'yı hasta garantili hastaneler ve yeni doğan çetesi gibi denetimsiz özel hastaneler batırıyor. SGK'yı yandaş ilaç firmaları sömürdükleri için açık veriyor.
SGK almış olduğu mal ve hizmetler karşılığında yersiz ödemeler yapıldığı için açık veriyor.
Sözün özü, hükümet yetkilileri dediği gibi, SGK emekliler yüzünden açık vermiyor. İyi yönetilmediği için, sağlık özelleştirildiği için, kötü günler yaşıyor.
SGK, kendine yıllarca prim ödeyenlere nitelikli, kamusal hizmet sağlayarak değil; sağlık tüccarlarına emanet edilen sağlık sistemi ile hortumlandığı için batıyor. İlaçlardan katkı payı alarak bu bataklığı kurutmaya çalışmak, sadece halkı sömürmektir. Başkaca bir şey değildir.
AKP hükümeti, devlete ait hastaneleri birer birer kapatıyor, hastaları özel hastanelere ya da yandaş şehir hasnelerine gitmelerine zorluyor. AKP hükümeti, hastaları da özel hastanelerin insafına terk etmiş durumda. Özel hastaneler de, her yolu kullanarak bazen işlerini kitabına uydurarak, bazen de açıkça suç işleyerek, hem devleti ve SGK’yi soyuyor. Hem de hastaların ve hasta yakınlarının cebine göz dikiyorlar. Sadece cebine göz dikmekle de kalmayıp, “yenidoğan çetesi” örneğinde görüldüğü gibi, insani ve toplumsal dramlara da yol açıyorlar.
Sonuç olarak sağlık personeli mutsuz, vatadaş kaliteli hizmet alamadığından ve elini cebinden çıkaramadığından mutsuz.
Bu sistemden mutlu olan birileri varsa, yandaşlar, siyasiler ve çıkarcılar.