Feyzullah Topçu Mali Hukuk Bilim Uzmanı

Feyzullah Topçu Mali Hukuk Bilim Uzmanı


AKP ve kutuplaştırma

10 Mart 2024 - 19:16

AKP iktidarı 22 yıldan beri yönettiği ülkemizde, ciddi bir demokratik çöküntü yaşandı. Tam anlamı ile otokrasiye doğru evirilerek yozlaştı. Bu nedenle tek adamlı yönetim sistemi, dünyanın en kutuplaşmış ülkelerinden biri haline geldi.  

Cumhurbaşkanının kullandığı kutuplaştırıcı dil, toplumsal barış ve ülke için en büyük tehdit haline gelmiştir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa, bir siyasi lider tarafından toplumun kutuplaştırıldığı ve ayrıştırıldığı bir dönemi yaşıyoruz.

AKP Başlangıçta kutuplaşmayı topluma reformist olarak sunuldu. Ancak ilerleyen süreçte bu reformcu kutuplaşmalar devrimci kutuplaşmalara dönüşerek ülkede demokrasi açısından yıkıcı sonuçlara yol açtı. 

AKP, iktidara yükselişi sırasında kendisini, siyasal İslamcı olarak tanıttı. Bu değerleri nedeniyle ana akım siyasetin ön plana çıkardığı “yeni” siyasi aktörler olarak sunuldu. Halkın büyük bir kısmı da buna inandığı için de her seferinde başarılı oldular. 

AKP'ye siyasette ve ekonomide yaptığı yapısal ve kurumsal değişikliklerle, iktidarını pekiştirmek için kutuplaştırıcı politikalardan yararlanma fırsatları hiç kaçırmadı. Yıllar ilerledikçe ve kutuplaşma büyüdükçe, bu partizan blok giderek Erdoğan'da kişileştirdi. Değerlerimiz olan, köklü kurumlarına meydan okuyabilecek gücü sağlamış oldu. 

AKP'nin özgür ve adil olmadığı, her seferinde tartışmalara neden olan, genel ve yerel seçimlerde, kutuplaştırma dili yanında büyük ölçüde özgür olmayan yandaş medyanın yaptıkları yanlı haber manipülasyonları seçimleri kazanmalarında büyük etken oldu. 

Bu güç giderek daha karşı konulmaz bir parti devletinin pekişmesine neden oldu.

Erdoğan ve rejiminin kutuplaşmayı derinleştirmek için kullandığı temel araçlardan biri medyanın kontrolüdür. 2008 yılında Türkiye'nin en etkili medya kuruluşu olan laik ve liberal Doğan Medya Grubu, AKP ile bağlantılı yolsuzluk haberlerine yer vermişti. 

Misilleme olarak Erdoğan Doğan Medya Grubu'na karşı bir kampanya başlattı, onları yalan haber yaymakla ve mali yardımlar karşılığında hükümetine şantaj yapmakla suçladı. Sonuçta insanları şirketi boykot etmeye teşvik etti. Birkaç ay sonra Doğan Medya Grubu'na vergi kaçakçılığı iddiasıyla 500 milyon lira ceza kesildi.

Doğan Medya Grubu davası tek bir olay değil: Sabah, Akşam, Hürriyet, Milliyet ve hükümeti eleştiren birçok büyük medya kaynağı o günden bu yana AKP yanlısı iş adamlarının eline geçti. 

Dahası, cumhurbaşkanına hakaret etmeyi yasa dışı kılan yasalar, sıklıkla muhalif güçleri veya karşıt görüşe sahip herkesi hapse atmak için kullanılıyor. Türkiye'de sahte haberler yukarıdan aşağıya geliyor.  Erdoğan ve rejimi, muhalefeti itibarsızlaştırmak, AKP'yi desteklemek ve kontrolü elde etmek amacıyla sahte haberleri aktif olarak bilinçli yayıyorlar. 

Ciddi medya sansürü ve muhalif grupların, aydınların ve gazetecilerin tasfiyesi, Türkiye'de medya üzerindeki merkezi kontrol ve kısıtlamaları demokrasi açısından çok tehlikeli hale geldi.

Kutuplaşma Türkiye'de medyayı, kamusal söylemi, toplumsal ilişkileri ve siyaset kültürünü etkili bir şekilde dönüştürdü. Erdoğan ve AKP reform, modernleşme, milliyetçilik ve İslamlaşma kisvesi altında demokratik normları başarılı ve sistemli bir şekilde ortadan kaldırdı. 

Yandaşlarına devlet imkânlarını kullandırarak, peşkeş çektirdiği bu medya, iktidarın sıkıştığı özellikle, seçim dönemlerinde, beka ve milli güvenlik sorunu diyerek terörle mücadele kaygısını yayarak, toplum üzerinde korku iklimi yaratıyor olması da önemli bir etkendir. 

Yetmedi, bizlerin de içinde olduğu bütün muhalefeti LGBT'ci, terör ile işbirlikçi, dış güçlerin aparatı ilan etti,

Önüne gelen muhaliflere hakaret dili kullandı, toplumu ayrıştırdı. Temel insan haklarını ezen, toplumu kutuplaştıran ve kendisine tabi olmayanları düşmanlaştıran tehlikeli bir politika izlendi.  

Cumhurbaşkanı toplumu geriyor, kutuplaştırıyor ve paramparça ediyor. Bunun amacı hitap ettiği kesimi diri tutmaya ve oylarını konsolide etmek için yapıyor. 

Bu tip popülist liderler, “biz ve onlar” üzerine kurulu bölücü ve ırkçı bir dil kullanmayı tercih ediyor. Bunun içerisinde herkes yok. Sadece “benim halkım” var. Kimler yok? Mesela elitler yok. Onlar zaten halkın düşmanı. Yabancı ülkelerle iş yapanlar yok, onlar zaten oranın ajanları. Bir de azınlıklar var. Zaten adı üstünde: onlar azınlıkta.

Böyle giderse iktidar ile aynı fikirde olmayanlar, onlar gibi yaşamayanlar da bir süre sonra o “benim halkım” tanımının dışına çıkacak hak ve özgürlükleri tehlike altına girecek. 

Hadi hayırlısı..



 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum